"Yazmak mutsuzluktur" diyordu bir duvar yazısında "mutlu insan yazmaz"
Durup şu halime bakınca, ağlamakla gülmek arası garip bir duygu yaşadım... Dünyalık işlerime biraz sırtımı döndüm ve bu yazıyı yazmaya başladım.
Yıllarca günlük yazdım. Bulduğum her fırsatta, bir yerlere bir şeyler karaladım... Yazamadığımda içimde patlıyor gibi oldu cümleler. Hayatımda "işte bu beni anlıyor" dediğim insanlar varken bile ben hep yazdım. Bir ihtiyaç neticesinde...
Yazdım çünkü "yazmasam deli olacaktım" Sait Faik'in deyişiyle..
Ta ki Rabbimin hediyesi, kalbi bende saklı bir hazine canım kocamla tanışana kadar. Rabbimin bütün güzellikleri onun yüzünde topladığını sandığım bu adam, benim yazmaya olan ihtiyacımı aldı götürdü. O varken günlük yazmayı bıraktım, kenarlara bir şeyler karalamadım..
O kadar her şeyimle sevdi ki beni, o kadar her zerremle anladı ki... Bazen beni benden daha iyi bildiğine bile kanaat getirdim. Onunla her şeyi konuşabildim, her hissiyatımı her fikrimi... Mutluluğumu, hayal kırıklığımı, umutlarımı, öfkemi... Beni olduğum şekilde ve benim kelimelerimle anladı ve sevdi.
O varken hiç günlük yazmadım. Hiç yazma ihtiyacı hissetmedim. Sait Faik'i çoktan unuttum.
Şimdi onu o kapıdan uğurladığımdan bu yana geçen 58 güne bakınca, ben yine yazmaya başlamışım... 2012'den bu yana dokunmadığım blog bir anda aklıma gelmiş..Yine defterler alınmış, sağa sola bir şeyler karalanmış...
Yazmak mutsuzluktur bence de, mutlu insan yazmaz... Böylesini, böylesine yazmaz yahut; bilemiyorum.
Ama ben satır satır zamanı dokuyarak, "huzur bahçem" dediğim o adamı bekliyorum. Aldığım her nefes hasret yüklü...
Onunla iki cihan saadeti diliyorum inşallah, amin ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder